Powered By Blogger

31 Temmuz 2012 Salı

Taksim ve Cami …

















Görüntünün yahut dokunun bozulması endişesi sadece bir bahanedir ve asıl mesele Taksim’e inşa edilmesi düşünülen yapının “cami” olmasıdır. Murat Bardakçı yazdı.

Taksim konusunda çok yakında uzun sürecek bir meydan savaşı, kıran kırana bir mücadele yaşanacak…
İlk taciz atışını Şehir Plancıları Odası yaptı ve Taksim’e cami projesini iptal isteğiyle mahkemeye götürdü ama İstanbul Birinci İdare Mahkemesi, talebi reddetti. Oda yetkilileri, bazı mimarlar ve aklına esen başkaları birkaç günden buyana mahkemenin kararını eleştiriyor ve “Taksim’e inşa edilecek caminin, meydanın görüntüsünü bozacağını” söylüyor…

Şimdi, işin doğrusunu konuşalım: “Görüntüsünün bozulacağından” endişe edilen Taksim Meydanı sadece İstanbul’un değil, dünyanın en çirkin meydanlarından biridir! Cephesinde AKM dedikleri terkedilmiş bir heyulâ, bir biçimsizlik âbidesi durur; bir köşesinde üçüncü dünya başkentlerinde rastlanan sevimsiz bir otel binası vardır, diğer köşesinde de mezbelelerin arasından roketle kazık kırması tenekeden bir minare gözünüzün bebeğine saplanır. Tarlabaşı tarafında ise daha da beter, bakımsız, yıkıldı yıkılacak yapıların resmigeçidi vardır… Bütün bu çirkinliklerin ortasında da bizim değil, İtalyan bir mimarın, Pietro Canonica’nın eseri olan bir anıt yükselir ve anıtın arka tarafı polislerle, panzerlerle, parmaklıklarla doludur.

Bu meydanda geceleri dolaşmak ise erkeğin tinercilerin, kadının da tacizcilerin dehşetine uğraması ihtimali yüzünden başka bir derttir:…


















TAKSİM VE CONCORDE

Cami inşa edildiği takdirde görüntüsünün bozulacağından endişe edilen Taksim Meydanı işte böyle bir yerdir. Diğer memleketlerin güzellikleri ile nam salmış Concorde, Trafalgar yahut Times gibi meydanları ile genişlik veya estetik bakımından hiçbir şekilde mukayese edilemez.

Taksim’in böylesine çirkin olmasının ise tek bir sorumlusu vardır: Meydanı bu hâle getiren, bütün o şekilsiz binaları diken, mekân varoşlaşırken ağzını açıp tek kelime etmeyen o zamanın mimarları ve şehir planlamacıları! İstanbul’un bir zamanlar çok güzel olan bir başka meydanını, Bayezid’i de katledenler, ortadaki güzelim havuzu yokedip meydanı merdivenli ve ucuz bir mahalle pazarı haline getirenler de yine o mimarlardır.

Ortaya konması hakikaten çok büyük çaba gösteren bu çirkinlikleri görünür kılıp hayata geçirmeyi mükemmelen becermiş olan o devir mimarlarının yeni nesli, yani geçtiğimiz senelerde Beşiktaş’ın da canına okuyup meydanı ucuz işporta cennetine çevirenler, şimdi “dokunun bozulacağı”nı söyleyip Taksim’e cami inşasına karşı çıkıyorlar.

Görüntünün yahut dokunun bozulması endişesi sadece bir bahanedir ve asıl mesele Taksim’e inşa edilmesi düşünülen yapının “cami” olmasıdır.


BİR EYLEM HABERİ

Taksim tartışması daha uzun müddet devam edeceği için cami meselesine şimdiden temas etmeyecek ve ajansların geçen hafta başında verdikleri ama gazetelerimizde pek yer bulmayan bir haberi nakletmekle yetineceğim:

15 Haziran tarihli haberde “…Meydanda düzenlenen eyleme katılanlar ezanın yüksek volümde okunmasını ve cuma günleri camiye sığmayan cemaatin namazlarını cami dışında kılmasını protesto ettiler. Hükümeti camiye izin verdiği ama ezan ile cuma namazı konusunda girişimde bulunmadığı için kınayan eylemciler, bir de imza kampanyası başlattılar” deniyordu.

Eylemin küçük bir grup tarafından Taksim’de yahut ezan sesinden rahatsızlık duymanın şimdilerde pek bir moda olduğu İstanbul’un bir başka semtinde yapılmış olduğunu düşündünüz değil mi?

Hayır! Haber bizim buralardan değil Bulgaristan’dan geliyordu; ırkçı Ataka Partisi tarafından Sofya’da Müslümanlar’a ait tek açık ibadethane olan 1560′lardan kalma Banyabaşı Camii’nin önünde düzenlenmişti.
İki olay arasında farkı da siz bulun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder